-
1 flüchten
flüchten <sn>2. v/r: sich flüchten in (A) -e sığınmak;sich in Ausreden flüchten bin bir bahane bulmak -
2 irgendwoher
irgendwoher adv herhangi bir yerden, bir yerlerden -
3 durchführen
durchführen <-ge-, h>1. v/t uygulamak, yerine getirmek2. v/i Straße durchführen durch bir yerden geçmek -
4 herfinden
herfinden v/i <unreg, -ge-, h> (bir yerden) bulmak -
5 herhaben
herhaben v/t <unreg, -ge-, h> fam (bir yerden) almış/bulmuş olmak;wo hast du das her? bunu nereden aldın/buldun? -
6 irgendwoher
irgendwoher ['---'-] adv(herhangi) bir yerden -
7 irgendwoher
herhangi bir yerden -
8 Stand
1. kein pl1) ( Stehen) durma;etw zu \Stande bringen bir şeyi gerçekleştirmek;zu \Stande kommen gerçekleşmek, ortaya çıkmak, olmak;nicht zu \Stande kommen olmamak2) (Entwicklungs\Stand) düzey; (Zu\Stand) durum; ( Stadium) evre, aşama;im \Stande sein, etw zu tun bir şeyi yapabilecek durumda olmak;etw auf den neuesten \Stand bringen bir şeyi en yeni duruma getirmek;gut in \Stand sein iyi durumda olmak;der \Stand der Ermittlungen soruşturmaların son durumu2. <-(e) s, Stände> [ʃtant, pl 'ʃtɛndə] m1) (Verkaufs\Stand) tezgâh; (Erfrischungs\Stand) büfe; (Informations\Stand) stant [o stand]; (Messe\Stand) stant [o stand], sergilik; (Taxi\Stand) durak2) (Konto\Stand) durum; (Öl\Stand) durum; (Wasser\Stand) düzey, seviye; (Sonnen\Stand) konum, pozisyon; (Spiel\Stand) skor3) ( soziale Stellung) pozisyon, mevki, konum -
9 Pauke
Pauke f <Pauke; Pauken> davul;fam fig auf die Pauke hauen felekten bir gün çalmak; yerden yere çalmak; böbürlenmek;fam fig mit Pauken und Trompeten durchfallen büyük bir başarısızlığa uğramak -
10 Platz
2) (öffentlicher \Platz) meydan3) (Sport\Platz) alan, saha; (Tennis\Platz) kort;auf eigenem \Platz kendi sahasında;auf gegnerischem \Platz rakip sahada; ( Fußball) deplasmanda4) (Sitz\Platz) oturacak yer;bitte, nehmen Sie \Platz! lütfen oturunuz!;ist noch ein \Platz frei? boş yer var mı?;dieser \Platz ist besetzt bu yer dolu;\Platz! ( zum Hund) otur!5) (Teilnahme\Platz)es sind noch Plätze frei daha yerimiz var;ein Saal mit 500 Plätzen 500 kişilik bir salon6) ( Rang) sıra, derece;sie belegte den ersten/zweiten/dritten \Platz birinciliği/ikinciliği/üçüncülüğü aldı;seinen \Platz behaupten sırasını korudu\Platz sparend yerden tasarruflu, az yer kaplayan;\Platz da! yer açın!, kaçılın!, yol verin!;\Platz für jdn/etw schaffen bir kimseye/şeye yer açmak;jdm \Platz machen birine yer vermek -
11 schießen
schießen <schießt, schoss, geschossen> ['ʃi:sən]I vi1) ( Schütze) atış yapmak ( auf -e), ateş etmek ( auf -e), kurşun sıkmak ( auf -e) sport, şut çekmek;etw ist zum S\schießen ( fam) bir şey gülünecek olmakin die Höhe \schießen boy atmak;der Junge ist in die Höhe geschossen oğlan boy attı;wie Pilze aus dem Boden \schießen mantar gibi yerden bitmekdie Röte schoss ihm ins Gesicht yüzü kızardıII vt1) ( Geschoss) atmak, fırlatmakein Tor \schießen bir gol atmak3) ( Wild) vurmak4) ( Foto) çekmek -
12 aufheben
aufheben v/t <unreg, -ge-, h> (yerden) kaldırmak; (aufbewahren) saklamak; (abschaffen) iptal etmek; Sitzung tatil etmek;ein Verbot aufheben bir yasağı kaldırmak -
13 Grund
Grund m <Grunds; Gründe> (Ursache) sebep, neden; (Boden) zemin, temel, yer; AGR a toprak, arazi; Gewässer dip;Grund und Boden mülk, emlak;aus diesem Grund(e) bu sebepten;von Grund auf temelden;im Grunde (genommen) aslında, (aslına bakılırsa);auf Grund laufen MAR karaya oturmak;auf den Grund gehen (kommen) -in derinine inmek;sich in Grund und Boden schämen utancından yerin dibine geçmek;aus gutem Grund haklı bir sebeple;allen Grund haben zu -mekte (yerden göğe kadar) haklı olmak -
14 umlegen
um|legenvt1) (in die waagerechte Lage bringen: Mast, Bäume) devirmek; ( Hebel, Schalter) çevirmek; ( Lehne) yatırmak; ( Bäume fällen) kesmekein Kabel \umlegen bir kabloyu başka yerden geçirmek -
15 umsiedeln
См. также в других словарях:
yerden yere çalmak — çok hırpalamak Bir oyunu belli ölçülere göre değil, ne olduğu belli olmayan kendi beğenisine göre yerden yere çalıyor. N. Meriç … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir lahzacık — zf. Kısa bir süre Bir lahzacık bulunduğu yerden tekrar gürültüye atıldı. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir dönüm güzlük on dönüm yazlığa bedeldir — sonbaharda ekilen bir dönümlük yerden, yazın ekilen on dönümlük yerin ürünü kadar ürün alınır anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
yerden yere vurmak — birine türlü yönlerden saldırarak onu çok aşağılayıcı bir duruma düşürmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
ip inceldiği yerden kopar — bir durum, en çürük yerinden patlak verir anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
ayaklarını yerden kesmek — bir taşıta binerek yürümekten kurtulmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
diken battığı yerden çıkar — zarar hangi yönden geldiyse ancak o yönden giderilir anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
kaz gelen yerden tavuk esirgenmez — büyük çıkarlar beklenen durumlarda küçük fedakârlıklar yapılmalıdır anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
tabak sevdiği deriyi taştan taşa (veya yerden yere) çalar — birinin yakınlarına gösterdiği sert davranış onun iyiliği içindir anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
minareyi yaptırmayan yerden bitmiş sanır — önemli iş yapmamış olanlar, yapılmış önemli işleri kendiliğinden oluvermiş sanırlar anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
tarlayı taşlı, kızı kardeşli yerden almalı — tarlanın taşlısı, evlenilecek kızın kardeşlisi halk arasında daha yeğ tutulur anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük